AnasayfaArtvin'den HaberlerYAVUZ, TÜRKİYE’NİN DEPREM TEHLİKE HARİTASINI AÇIKLADI

YAVUZ, TÜRKİYE’NİN DEPREM TEHLİKE HARİTASINI AÇIKLADI

YAVUZ, TÜRKİYE’NİN DEPREM TEHLİKE HARİTASINI AÇIKLADI

Artvin TMMOB İl Temsilcisi Yavuz;  “Yeni “Deprem Tehlikesi Haritası” Yerel Zemin Koşullarını Çok Daha Önemli Hale Getirmiştir” dedi.

Hayati Akbaş

ARTVİN-Türkiye’nin deprem tehlike haritası güncellenerek 18 Mart 2018 tarih ve 30364 sayılı (mükerrer) Resmi Gazete’ de yayımlandı. Harita yayınlandıktan sonra ilgili kamuoyunda oluşan “Ne anlatılmak isteniyor?” veya “Haritadan ne anlamamız gerekiyor?” kapsamındaki birçok soruya cevap olması ve bazı konularda bilgilendirme yapmak için Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Artvin İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri ve Jeofizik Mühendisleri Odası Artvin İl Temsilcisi Hakan Yavuz yazılı bir basın açıklaması yaptı.

Yavuz, Türkiye’nin deprem haritası tarihçesi ve yeni haritanın hazırlanma sürecine ilişkin şu açıklamada bulundu: “Ülkemizde ilk resmi deprem tehlikesi bölgeleme haritası, 1945 yılında “Yersarsıntısı Bölgeleri Haritası” adı ile hazırlanmış ve küçük değişikliklerle aynı harita 1947 yılında ikinci deprem şartnamesi ile beraber yayınlanmıştır. Bu ilk haritaya göre Ülkemiz, büyük hasara uğramış bölgeler, tehlikeli yersarsıntısı bölgeleri ve tehlikesiz bölgeler olmak üzere üç bölgeye ayrılmıştır. Bu harita zaman içinde bilimsel ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak, günümüze kadar 5 kez değiştirilmiştir. Buna göre, Türkiye Deprem Bölgeleri haritaları gerek ilgili mühendislik alanlarındaki (Jeofizik Mühendisliği, Jeoloji Mühendisliği, Deprem Mühendisliği ve Mühendislik Sismolojisindeki) teorik ve teknolojik gelişmeler, gerekse Ülkemizin aktif tektoniğinin daha iyi anlaşılması, sismotektonik bulguların, tarihsel ve aletsel dönemde hasara neden olmuş depremler hakkındaki bilgilerin ve depremlere ait kayıtların artması nedeniyle yapılan değişiklikler 1945, 1947, 1963, 1972 ve 1996 yıllarında Bakanlar Kurulu kararları ile yapılmıştır. Yayınlanan haritalar;

Hasar verilerine göre (1945, 1947): Sadece geçmiş yıllarda meydana gelmiş depremlerin neden oldukları hasarlar göz önüne alınarak hazırlanmıştır.

Tanımlı (deterministik) yönteme göre (1963, 1972): Geçmiş yıllarda meydana gelmiş depremlerin neden oldukları hasarlar, eş şiddet haritaları, tektonik haritalar ve konu ile ilgili çalışmalardan yararlanılarak hissedilen ve beklenilen şiddet değerleri göz önüne alınarak hazırlanmıştır.

Olasılık yöntemine göre (1996): Dünyadaki teorik ve teknolojik gelişmelere paralel olarak olasılık yöntemi kullanılarak hazırlanmıştır. Bu yönüyle ilk dört haritadan farklıdır ve 50 yılda %90 ihtimalle aşılmayacak yer ivmelerini göstermektedir. Günümüze değin geçerli bu harita, Ülkemizi I. (0.4g’den büyük), II. (0.3g-0.4g) III. (0.2g-0.3g), IV (0.1-0.2) ve V. (0.1g’den küçük) olmak üzere, beklenen yer ivmesi değerlerine göre 5 ayrı deprem bölgesine ayırmıştır (Şekil 1).

Bu eski haritanın iki temel mantığı vardır;  yerleşim birimlerinin merkezlerinin hangi dereceli deprem bölgesine düşüyorsa, o derece değerinin yerleşim biriminin deprem derecesi olarak kabul edilmesidir.  Eğer belirlenmesi gereken haritada ilgili derece bölgesinin sınırına denk geliyorsa, o zaman emniyetli tarafta kalınarak üst dereceli deprem bölgesi o yerleşim biriminin deprem derecesi olarak kabul edilmesidir.

Yani 1996 yılında SİSMİK TEHLİKE haritası adı ile ifade edilirken daha sonra DEPREM BÖLGELERİ haritası adı ile ifade edilmeye başlanan harita bu adla günümüze kadar kullanılmıştır.

Yeni Deprem Tehlikesi Haritası

Yeni Deprem Tehlike Haritası T.C. Afet ve Acil Durum Genel Müdürlüğü (AFAD) koordinatörlüğünde oluşturulan kurum ve üniversite paydaşlarının uzun yıllardır çalışmaları ile, en güncel deprem kayıtları, deprem kaynak parametreleri, deprem katalogları, yeni tektonik ve sismotektonik bulgular ve matematiksel modeller kullanılarak çok daha fazla ve ayrıntılı veri ile hazırlanmıştır. Böylece yeni haritayla, 46 il merkezinin deprem tehlikesi azalmış ve 6’sının ise yükselmiş olduğundan toplam 52 il merkezinin deprem tehlikesi değişmiştir.

Eski Harita İle Yeni Harita Arasındaki Temel Farklılıklar

Yeni, Türkiye Deprem Tehlike Haritası bir deprem anında minimum koşullarda beklenebilecek en büyük yer ivmesi değerlerini esas alarak hazırlanmış, dolayısıyla eski haritadan (1996 tarihli olan) farklı olarak Deprem Bölgeleri yerine En Büyük Yer İvmesi değerleri gösterilmiş ve “Deprem Bölgesi” kavramı ortadan kaldırılmış, yerine “DEPREM TEHLİKESİ’ kavramı getirilmiştir. Yeni deprem tehlike haritasının hazırlanmasında karadaki faylarla birlikte, deniz içindeki magnitüdü 4 ve 4’den büyük (M³4) deprem üretebilecek potansiyele sahip faylarda hesaba katılmıştır. Bunun için deprem tehlikesi hesaplanacak olan herhangi bir yer için yaklaşık 250km lik bir daire içine düşen M³4 magnitüdlü deprem üretebilecek faylar tehlike unsuru olarak dikkate alınmıştır. Dolayısıyla, eski haritada (AFAD, 1996) riski belirtmek için kullanılan 1., 2. derece şeklindeki bölgeleme sistemi kalkmış, yeni haritada onun yerini Avrupa ve Amerika’da yıllardır uygulanan “İVME” (deprem dalgalarının kayaçlar içinde yayılırken hızın birim zamandaki ani değişimi) yöntemi almıştır. Buna göre yeni haritada sarı yerler düşük tehlikeli, kırmızı yerler ise yüksek tehlikeli yer ivmesini göstermektedir.

Yeni Harita “Risk Değil” “Deprem Tehlikesi” Haritasıdır

Yeni deprem tehlike haritası RİSK haritası değildir.   Risk=Tehlike x Hasar (veya Zarar) Görebilirlik olarak tanımlanır.  Tehlike: Doğa, teknoloji veya insan kaynaklı olan fiziksel, ekonomik, sosyal kayıplara yol açabilecek tüm olayları ifade eder.  RİSK: Bir olayın belirli koşullar ve ortamlarda oluşturabileceği can, mal, ekonomik ve çevresel değerlerin kaybının gerçekleşme olasılığıdır.

Bu iki tanıma göre, “bir fay hattının varlığı tehlike iken, bu fay hattı üzerine kurulan kentler risk altındadır” demektir. Dolayısıyla, fay hattına yakınlık, kentlerin kurulduğu zeminlerin deprem yüklerine karşı dayanımı ve deprem anındaki davranışları riskleri belirleyicileri olacaktır. Bununla birlikte, Hasar Görebilirlik değerlendirmesinde, inşaat projesi (statik, dinamik veya yapısal) kaynaklı hatalar ve jeoteknik bilgilerin (yerel zemin koşulları, deprem dalgalarının odaklanması veya saçılmasını belirleyen temel kaya topoğrafyası, depremin uzaklığı, odak derinliği, magnitüdü, süresi ve fayın geometrisi, vb.) eksikliği veya yetersizliği etkili olacaktır.

Risk haritası olması için bu tehlike haritası üzerinde yapıların, nüfusun deprem anında etkilenme durumunu bilmek, zarar ve kayıp sonuçlarını gösteren harita oluşturmak gerekir. Çünkü ülkemizin topraklarının %96’sı deprem riski taşımakta ve nüfusun %98’i riskli bölgelerde yaşamaktadır. Bu nedenle deprem öncesi tehlikeleri öngörüp gerekli önlemeleri almak hem can hem de mal güvenliğimiz için hayati önem taşıyor. Yani afet yönetimi kapsamında, depremde oluşacak krizlerden ziyade deprem öncesi riskleri yönetmeye daha fazla enerji harcamalıyız.

Yeni Haritada Yerel Zemin Koşulları Çok Önemli Olmuştur

Yani yeni haritada (AFAD 2018)  artık yerel zemin koşulları da dikkate alınmaktadır. Düzenleme ile 5 farklı zemin türü ve 4 farklı ivme değeri baz alınarak hesaplama yapılmaktadır. Yeni Türkiye Deprem Tehlike Haritası bir deprem anında minimum koşullarda, yani tehlikenin düşük olduğu yerde (yerel zemin sınıflamasında 30m derinlik için ortalama kayma dalgası hızı, Vs30=760 m/s olarak alınmıştır. Bu değer zeminin sağlam olduğu anlamına gelir) beklenebilecek en büyük yer ivmesi değerlerini vermektedir. Ancak, zemin sıvılaşması, zemin büyütmesi ve oturması gibi tehlikeler hesaba katılmamıştır. Bu nedenden dolayı, her inşaat alanının zemin koşullarının belirlenmesi zorunludur. Sadece mevcut durum değil, fay hattının aktifliği, en son oluşan hasar yapıcı depremin zamanı, bu depremden sonra geçen süre, kayma hızı gibi tüm parametreler birlikte değerlendirilerek daha sağlıklı hesaplama imkanı vermektedir. Mesela, eşit uzaklıktaki iki farklı yerin, aynı büyüklükteki bir deprem tehlikesi aynıdır, ancak o yerdeki RİSKLERİ ve KAYIPLARI belirleyecek olan yerel zemin koşulları ve inşaat kalitesidir.

Yerel zemin koşullarını hem uzaysal hem de derinlik boyutunda sayısal ve yüksek teknolojik aletsel ölçümlere dayalı en hızlı, güvenilir, doğru, daha az maliyet, alansal ve çevreye zarar vermeden belirlemenin bilimsel yolu JEOFİZİK MÜHENDİSLİĞİ uygulamalarıdır. Yeni harita herhangi bir alan için tehlikeleri belirlemeyi önemli kıldığı için, doğal olarak Jeofizik Mühendisliği uygulamalarını önemli ve daha da zorunlu hale getirmiştir.

Mesela 0.2g değeri yerel zeminin büyütme etkisinden dolayı birkaç kat büyüyerek binamıza etkiyebilir. Yerel zemin içinde kumlu, siltli birimlerin olması durumunda, bu zemine gelecek deprem dalgalarının zemine uygulayacağı basınçtan dolayı yeraltı suyu bu kumlu veya siltli birimlerin içine girerek onları sıvılaştırır ve üstteki yapıların çökmesine, yan yatmasına ve zemin içine batmasına neden olur.  Dolayısıyla, yerel zemin koşullarının her türlü yapı ve imar yönetmeliğinde plan notu olarak belirtilmesi artık zorunlu olmalıdır. İlgili alanlar uygun değil ise, imara açılmamalıdır, ya da gerekli tüm jeoteknik çözümlerle zemin ıslah edilmeli ve güçlendirilmelidir.

Harita Doğu Karadeniz Ne Söylüyor?

 

Genel olarak fay hattıyla beraber zemin koşulları da dikkate alındığı zaman, Şekil 2’deki yeni harita üzerindeki renklerde bazı değişiklikler olmuştur. Haritadaki önemli bir değişiklik de İç Anadolu Bölgesi’nde. 22 yıl önceki haritada (Şekil 1) koyu kırmızı ile gösterilen Kırşehir, Kırıkkale çevresi yeni haritada (Şekil 2) daha düşük deprem riskine işaret eden turuncuya çalan sarı renk ile işaretlenmesidir. Karadeniz bölgesinde ise, Bartın eski haritada (Şekil 1) koyu kırmızı renkte yer alırken, yeni haritada turuncu renkte gösterilmektedir. Ankara’da da yeni haritada tehlikenin azaldığı görülmektedir. Trabzon ve Rize illeri daha önceki haritada (Şekil 1) 4.derece deprem bölgesinde (sarı renkte) yer almakta ve kabul edilen yer ivmesi 0.1g (100cm/s2) değerlerinde iken, yeni haritada bu iller daha yüksek deprem tehlikesine işaret eden turuncu renge dönüşmüş ve en büyük yer ivmesi değeri (Vs30=760 m/s alınması durumunda) 0.2g değerinden başladığı görülmektedir (Şekil 2).

Karadeniz sahili boyunca uzanan ters fay özelliğindeki Karadeniz fayının ve özellikle Doğu Karadeniz bölgesinde deniz alanında yapılan Deniz sismiği çalışmaları ile belirlenmiş kuzeydoğu-güneybatı uzanımlı Rize, Trabzon ve Ordu faylarının varlığı bölgemiz için çok açık olarak DEPREM TEHLİKE’ sidirler. Bu tehlikelerin RİSKLERE dönüşüp dönüşmemesi tamamen kent planlamalarını yapan ilgililerin, yöneticilerin, karar vericilerin ve biz insanların sorumluluğundadır.

 

Tüm Doğu Karadeniz deniz kıyısı alanlarda deniz dolgu alanlarının artması, kıyı şeridinde ve dere yataklarındaki çok kalın alüvyonal araziler üzerinde yüksek katlı yapılaşmalara izin verilmesi riskleri daha da büyütmüştür. Bununla birlikte, Karadeniz bölgesinin ve özelde ilimizin jeomoforlojisi göz önüne alındığında, olası bir deprem etkisiyle tetiklenebilecek potansiyel heyelanların olduğu unutulmamalıdır. Depremde, bu tür alanlardaki yapılar çok fazla zarar görmekte, deprem sonrası heyelan, sel ve çığ tehlikesi altında kalarak ikinci bir felakete yol açılmaktadır. Deniz kenarlarındaki yerleşimlerde deprem sonrası büyük dalgaların oluşarak Tsunami etkisi yaparak zarar verebileceği gözden kaçırılmamalıdır.

 

1 Ocak 2019 tarihinde yürürlüğe girecek olan yeni yönetmelikle AFAD, gerekli gördüğü durumlarda, kuvvetli deprem hareketlerinin ölçülmesi amacıyla binalara (yüksekliği 105 metre ve daha fazla olan) veya açık alanlara “ivme kayıtçıları” yerleştirebilecek ve bu binalara, “Yapı Sağlığı İzleme Sistemi” kurulmasını zorunlu hale getirecektir. Bu karar doğru görünse de özellikle büyük deprem üreten faylara yakın bölgelerde yumuşak zemin özelliğindeki sahil kesimine yüksek katlı bina yapılmasının gerekliliği tartışılmalıdır. Doğu Karadeniz bölgesi, hem Kuzey Anadolu Fay Zonu’na yakınlığı, hem de kıyıya yakın deniz içi faylara yakın olması nedeniyle tehlikeli bir bölge içinde yer almaktadır ve dolayısıyla her türlü yapılaşmada bu tehlikeler göz önüne almalıdır. Özellikle, Rize İli’nin doğu kısmında ivme değeri 0.3 olarak belirlenmiş olması, tehlike seviyesinin arttığını göstermektedir. Bu nedenle, bu alanda yapılmakta olan yeni havaalanı için, yeni deprem ve imar yönetmeliğinin yürürlüğe 1 Ocak 2019’da girecek olmasına bakılmaksızın, tüm inşaat proje hesaplamalarının (statik, deprem etkisi, yerel zemin koşulları, vd.) yeniden güncellenmesi zorunludur.

 

Sonuç olarak, Yeni Deprem Tehlikesi Haritası sağlıklı ve güvenli yaşanabilir kentler için; zeminin özelliklerinin ve yer altı yapısının iyi bilinmesi gerektiğini söylemektedir. Bu nedenle zemin etüt raporlarının yönetmeliklerle belirlenen standartlara uygun yapılmadır. Yerleşime uygunluk için yer seçimleri bilimsel normlara dayalı olarak yapılmalıdır. Belirlenen tehlikeli alanlar imara açılmamalıdır. İmar planına altlık teşkil edecek jeolojik-jeofizik-jeoteknik etütler yapılmadan ve yerleşime uygunluk durumları belirlenmeden yeni yerleşim yerleri oluşturulmamalıdır. Ada ve parsel bazlı tüm yapılaşmalarda mühendislik hizmeti almayan hiçbir uygulamaya ruhsat verilmemelidir.  Tüm yetkililerin dikkatine ve kamuoyunun bilgilerine arz ederiz” ifadelerini kullandı.