AnasayfaArtvin'den HaberlerARDANUÇ BELEDİYE BAŞKANINDAN AÇIKLAMA

ARDANUÇ BELEDİYE BAŞKANINDAN AÇIKLAMA

ARDANUÇ BELEDİYE BAŞKANINDAN AÇIKLAMA

Ardanuç Belediye Başkanı  “Evet ’in Sonunun Nereye, Hayır’ın Sonunun Nereye Varacağını Anlattı

 Hayati Akbaş

ARDANUÇ-Ardanuç Belediye Başkanı  “Evet ’in Sonunun Nereye, Hayır’ın Sonunun Nereye Varacağını Anlattı

Ardanuç Belediye Başkanı Yıldırım Demir, Anayasa Değişikliği tasarısı sonrasında yakın zamanda yapılacak olan referandum ile ilgili yaptığı açıklamada toplumlarda anayasaların hep ileriye doğru daha aydınlık, daha özgürlükçü ve yenilikçi bir ortama doğru ilerlediğini belirtti.

 

Yaşamın geriye doğru değil, ileriye doğru hareket ettiğini vurgulayan Belediye Başkanı Demir, “Evet ’in sonunun nereye, Hayır’ın sonunun nereye varacağını halkımıza doğru anlatalım. Unutmayalım, bu siyasi bir davadan çok milli bir davadır” dedi.

 

Belediye Başkanı Demir yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:“Pek yakında ülkemizin geleceğini belirleyeceğimiz bir anayasa oylaması yapılacak. Hayatın normal akışında toplumlarda anayasalar hep ileriye doğru daha aydınlık, daha özgürlükçü ve yenilikçi bir ortama doğru ilerler. Yani yaşam geriye doğru değil, ileriye doğru hareket eder.

 

Peki, ülkemizde ve diğer Ortadoğu ülkelerinde neden bunun tersi oluyor? Neden değişim geri doğru yapılıyor? Yapılmak isteniyor?

 

Uluslararası güçlerce yüz yıllardır şekillendirilmeye çalışılan Ortadoğu coğrafyası, zengin yer altı varlıklarına sahip. Bu zenginlikler emperyalist devletlerce yüz yıllardır pay edilip tüketiliyor. Bir ülkeyi sömürmenin yolu; o ülkede demokrasinin geriletilmesi, baskıcı ve tek adamcı bir yönetimin sağlanması ve ulusalcı güçlerin sindirilmesinden hatta yok edilmesinden geçer. Çünkü; sömürgeciler için en büyük tehlike hangi siyasi akımdan olursa olsun ülkesini seven ulusalcı ve milliyetçi kişilerin topluma hakim olarak, ülkelerini emperyalistlere teslim etmemeleridir.

 

Türkiye’de ki Ulusal Kurtuluş Savaşı da, Atatürk’ün önderliğinde ülkemizi bölüp parçalayarak sömürmek isteyen emperyalist devletlere karşı yapıldı. Dolayısıyla Türkiye’nin Atatürk ile gerçekleştirdiği bu ilerici hamle bizi bugüne kadar diğer Ortadoğu ülkelerinin akıbetini yaşamamızdan alıkoydu. Ancak Türkiye’de gerçekleşen 12 Eylül askeri darbesi ülkemizde (solda ve sağdaki) ulusalcı ve milliyetçi güçleri gerileterek dinci yapılanmanın önünü açtı. Aslıdan Fetö’de, onun şu anda topluma ve devlete hâkim olmaya çalışan benzerleri de 12 Eylül’den ve onun zihniyetinden beslenmektedir.

 

Bugün gelinen noktada; Türkiye da diğer Ortadoğu ülkelerine dönüştürülmeye çalışılmaktadır. 12 Eylül ile başlayan dinci yönetim tarzı demokrasiyi bitirerek tek adam yönetimini dayatmaktadır. Şunu unutmayalım ki; İran’dan başlayarak Irak, Mısır, Suriye’de yapılanlar hep demokrasi adına yapıldı. Tek adam rejimleri yaratıldı. Liderleri giderken, ülkeleri de bölünüp parçalanarak hem yer altı varlıkları hem de ondan değerli olan yer üstü varlıkları (insan dahil) paramparça edildi.

 

Türkiye’de yapılanlarda hep ileri demokrasi adına yapılıyor. Ama demokrasi ilerlemiyor. İnsanlar daha özgür yaşayamıyor. Tam tersine terör ve korku topluma daha çok egemen oluyor ve Türkiye’de herkes şunu çok iyi biliyor ki başkanlığın bir sonraki ve son aşaması federatif yapı ve diktatörlüktür. Ancak, böyle baskıcı bir rejim yaratılırsa Türkiye’de yer üstü ve yer altı varlıkları da büyük sermayece pay edilebilir, ülke federasyonla parçalanabilir.

 

Bu nedenle günümüz Türkiye’sin de şuan yaşanan kimin iktidar olacağı değildir. Hangi partinin ve kişinin ülkeyi yöneteceği de değildir. Ülkenin nasıl pay edileceğidir. Dava AKP’nin, CHP’nin, MHP’nin, ÖDP’nin ve diğer partilerin veya sağcıların – solcuların davası değildir.

 

Dava, -diğer Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi- önce yönetimlerin, iktidarların etki altına alınıp, sonra o ülkenin yer üstü ve yer altı varlıklarının pay edilmesidir. Özelleştirilerek satılan ülke varlıkları; ormanlar, meralar, HES’ler, madenler şimdiden elden çıkarılmıştır. Sırada daha büyük bir paylaşma ve bölüşme stratejisi vardır.

 

Oysa ki biz Osmanlının son döneminde bunu görüp yaşamış ve Atatürk’ün önderliğinde bağımsızlığı ve birliği seçmiş bir toplumuz. Kurtuluş Savaşı’nda hiç kimse sen Laz mısın, Kürt müsün, Alevi misin, hangi partidensin, hangi inançtansın diye sormadı. Vatanını sevmek yeterliydi. Bugün gelinen nokta da aynıdır. Tabi ki hayır diyenler kazanacaktır. Çünkü güzel ülkemizde hangi siyasi akımdan olursa olsun vatanseverler çoğunluktadır.

 

Yeter ki biz olayları doğru anlatalım. Bunu bir parti meselesinin üzerinde tutalım. Evet ’in sonunun nereye, Hayır’ın sonunun nereye varacağını halkımıza doğru anlatalım. Unutmayalım, bu siyasi bir davadan çok milli bir davadır ve bu cephe sandığımızdan daha geniştir. Yeter ki, kafamızdaki ön yargıları yıkarak bizden olmadığını düşündüğümüz insanlara da doğru ulaşalım. O insanlara bizim neden “Hayır” dediğimizi açıklamak yerine; onun neden “Evet” dediğinin soralım ve   –eğer varsa- onun tezini öğrenip onu tartışalım.

Bir araba uçuruma yaklaştığında,

Veya birisi bir hata yapacağında,

Ya da bir çocuk ateşe yaklaştığında,

 

Ayrım yapmaksızın bütün toplum, hep bir ağızdan HAYIR der.”