ARTVİN, MECLİS GÜNDEMİNDE KONUŞULMAYA DEVAM EDİYOR
CHP’nin Cerattepe maden projesini araştırma komisyonu kurulması için verdiği grup teklifinin görüşülmesi esnasında Artvin Milletvekilleri Bayraktutan ve Kışla Mecliste gündem dışı konuşma yaparak Cerattepe’yi konuştular.
Hayati Akbaş
ARTVİN-CHP Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın ‘Cerattepe Meclis Araştırma Önergesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde oy çokluğuyla reddedilmesinin ardından Artvin Milletvekilleri Bayraktutan ve Kışla Mecliste gündem dışı konuşma yaparak olayları değerlendirdiler.
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan, Cerattepe’nin Artvin için bitmeyen bir yılan hikâyesi olduğunu vurgulayarak, “Cerattepe’yi bu işgalcilere terk edersek suyu cenazemizi yıkasın, ağaçları tabutumuz olsun, toprağı mezarımız olsun, dilimiz lal olsun, gözümüz kör olsun. Cerattepe’yi yağmacılara teslim etmeyeceğiz” dedi.
Bayraktutan; “Ya Artvin Ya Maden Demek Zorundasınız”
Bayraktutan Mecliste yaptığı gündem dışı konuşmasında şu ifadeleri kullandı “Değerli arkadaşlarım, dün de burada yine gündem dışı bir konuşma yapmıştım. Cerattepe Artvin’in bitmeyen bir yılan hikâyesi. Yirmi beş yıldır süren bir çevre mücadelesi var. Yirmi beş yıldır Artvinliler kendi tepelerinde bir maden cinayetine karşı, çıkartılmak istenen bir maden cinayetine karşı dik durmaya çalışıyorlar ve bir hukuksal mücadele, bir çevre mücadelesi yürütmeye çalışıyorlar değerli arkadaşlarım ve bu yirmi beş yılda gerek Rize gerek Erzurum İdare Mahkemesinin vermiş olduğu kararlar Danıştay’dan geçerek onandı ve verilen kararlarda maddi anlamda kesin hüküm teşkil eden şöyle bir karar ortaya çıktı, denildi ki: ‘Eğer burada bir madencilik faaliyeti yapılırsa ya Artvin ya maden demek zorundasınız, bir tercih yapmak zorundasınız.’
Artvin, Türkiye’de herhangi bir şehre benzemeyen bir şehir. Türkiye’de bütün kentler birbirine benzer, Artvin sadece kendine benzeyen bir kent. Neden? Çünkü yüzde 60, yüzde 70 eğimi olan bir kentte yaşıyoruz değerli arkadaşlarım. Şimdi siz bu kentin üzerinde bir madencilik faaliyeti yapmaya çalışıyorsunuz, bu kenti bir anlamda yok etmeye çalışıyorsunuz. O nedenle, Artvinliler kendilerini yok etmek isteyen, yaşam alanlarını ortadan kaldırmaya çalışan bir madencilik faaliyetine karşı direnmeye çalışıyorlar; yirmi beş yıldır onurlarıyla, şerefleriyle, haysiyetleriyle büyük bir mücadele veriyorlar. Bu mücadeleyi veriyorken siyasi kimliklerini kenara bıraktılar, siyasal düşüncelerini buzdolaplarına koydular, Artvin kimliklerini ön plana çıkardılar. Çocuklarımıza gelecekte güzel bir dünya, güzel bir çevre bırakabilmek için onurlu ve haysiyetli bir mücadeleyi yerine getirdiler.
Değerli arkadaşlarım, 2012 yılına kadar bu mücadele onurlu bir şekilde devam etti. 2012 yılında, ne yazık ki Hükûmetiniz tarafından yapılan bir hilkat garibesi, bir ihale sözleşmesiyle, paket ihaleyle bir sözleşme bildiğiniz bir yandaş firmaya paket olarak teslim edildi. Değerli arkadaşlarım, burada ben belki otuz kere konuşma yaptım. Eğer buna ilişkin ciddi anlamda bu ihalenin şartnamesiyle ilişkin bir Meclis araştırma önergesi bu Parlamentoda kabul edilmiş olsaydı da bir ihalede nasıl yolsuzluk yapıldığı, nasıl hırsızlık yapıldığını görseydiniz inanıyorum ki siyasal kimliklerinizi kenara koyarak bu hırsızlığı gördüğünüz zaman sizlerin de tüylerinin ürpereceğine inanıyordum. Ama, ne yazık ki yapmış olduğumuz bütün bu mücadeleler, konuşmuş olduğumuz bütün bu söylemler bir duvara karşı konuşmanın ötesine geçemedi değerli arkadaşlarım.
Şimdi, hemen arkasından daha önce, daha yakın zamanda 2013 yılında davaları kazanmış olmamıza rağmen Rize İdare Mahkemesinin bu kararlarında bilirkişilerin “Ya Artvin, ya maden.” demesine rağmen, maden çıkarılmamasına ilişkin tespitlerine rağmen ve bu kararın Danıştay’ın 14. Dairesinden geçmiş olmasına rağmen yeni bir hukuki durum ortaya çıkardılar değerli arkadaşlarım. Bakın, Danıştay’ın kararı burada, 24 sayfa, 24 sayfa karar var, 750 kişi tarafından açılan Türkiye’nin en büyük çevre davası. Bu kararın 19 sayfasında sadece davacıların ismi var. Kararı ayrıntılarıyla inceledim değerli arkadaşlarım -yirmi beş yıla yakın avukatlık yaptım- kararın sadece bir paragrafında -bakın, dikkat edin, burada her partiden hukukçu olan arkadaşlarım var- sadece 2 kelimeyle geçiyor, diyor ki, aynen şöyle, hiçbir şey yok bu kararda: “2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49/1 fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbiri yoktur.” diyor, başka hiçbir şey yok değerli arkadaşlarım. Bu kararı veren kim? Hep söylüyoruz Danıştay 14. Dairesi; yok öyle bir şey arkadaşlar. Danıştay 14. Dairesi bir tüzelkişiliği ifade ediyor, kararı verenlerin adlarını sayayım, bu kahramanlar kendilerini bilsinler: Daire Başkanı Levent Artuk, üyeler Ahmet Arslan, Osman Tural, Nedret Engin, Mahmut Ballı. Bu karar yaşadıkları müddetçe yafta gibi boyunlarına yapışacaktır değerli arkadaşlarım. Danıştay’a siyasi bir müdahale olmuştur, bakın bunu açıkça ifade ediyorum, Danıştay’a bir siyasi müdahale olmuştur. Neden diyorsunuz, neden müdahale olmuştur? Bakın, bu mektup bana 2016 yılında bir cezaevinden yazıldı, iadeli taahhütlü geldi değerli arkadaşlarım. Bu mektup Rize İdare Mahkemesinde daha önce lehimize verilen, lehte kararı veren -şimdi FETÖ soruşturması da olabilir, neden olduğunu bilmiyorum- tutuklanan hâkimlerden bir tanesi yazdı, bana dedi ki: ‘Sayın milletvekilim, Rize’deki duruşmada çıktın dedin ki: ‘Sadece Berlin’de hâkimler yok, Rize’de de hâkimler var.’ demiştin. Bak, biz Rize’deki hâkimlerden biriyiz, bize siyasi baskı yaptılar. İnanılmaz baskılarla karşı karşıya kaldık; onurumuzla, şerefimizle, haysiyetimizle dimdik durduk, o baskılara direndik, bugün cezaevindeyiz.” dediler. Arkadaşlar, güç çok büyük bir güç; bu güçle baş etmek var ya, olağanüstü bir şey.
Bakın, Artvin’de şu anda devlet yok, çok açık ifade ediyorum. Devletin Valisini filan kenara koyuyorum. Artvin’de devleti teslim almış bir iş adamı var değerli arkadaşlarım; kolluk da onun emrinde, her şey onun emrinde. Şu anda Artvin’de…
Bakın, siz, Sayın Cumhurbaşkanıyla alakalı kıyamet kopartıyorsunuz, haklısınız da. “Almanya’da Hamburg’da G20 Zirvesi’nde neden konuşma yapamadı?” diyorsunuz; haklısınız, tamam, bir şey demiyoruz. Değerli arkadaşlarım, Misakımillî sınırları içerisinde Artvin’de miting yapmak yasak, konuşmak yasak. Birer aylık periyotlar hâlinde Artvin Valisi -ona da bir şey demiyorum, o da sonuç olarak bir bürokrat, siyasi iradenin emrinde- bir emir veriyor, diyor ki: “Artvin’de Cerattepe’yle alakalı herhangi bir düzenleme yapamazsın.” Artvin Türkiye’nin en huzurlu illerinden bir tanesi; terör yok, terörle alakalı bir problem yok, anarşi yok. Peki, ben size soruyorum: Artvin’de buna ilişkin niye düzenleme yapılır, niye mitinglerle alakalı yasak koyulur, niye toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle alakalı düzenlemelerde bulunulur? Neden arkadaşlar? Çünkü bir iş adamı öyle istiyor değerli arkadaşlarım, bir iş adamı öyle istiyor. Diyor ki: “Ben altını çıkartacağım. Oradan gerekli… Kent ne olursa olsun.”
Değerli arkadaşlarım, bakın, bizim kentimiz küçük bir kent. Artvin belki coğrafyanın en öbür tarafında -ben Artvin’i burada çok konuşuyorum, Türkiye’ye ezberlettirdiğimi biliyorum- ama o küçük kent bize bir şey öğretti değerli arkadaşlarım, o küçük kent yeri gelince kırılmayı ama eğilmemeyi öğretti; o kent bize doğru olmayı öğretti; o kent bize onurlu olmayı, şerefli olmayı, haysiyetli olmayı öğretti; o kent bize o memleketin koşulları ne olursa olsun satmamayı öğretti değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar) O memleketi satamayız, o nedenle kalkıp da -bir kere daha söylüyorum- bir iş adamının ihtiraslarına bir kenti kurban edemeyiz değerli arkadaşlarım.
Bakın, bu konuda Başbakana bu ihale yolsuzluğunu anlatabilmek için 30 Kasım 2016’da Sayın Başbakandan randevu talebinde bulundum. Artvinliler olarak, Sayın Ahmet Davutoğlu Başbakanken -sayın milletvekilimiz de biraz sonra konuşacak- hep beraber gittik; Artvin heyeti olarak anlatmaya çalıştık, “Bakın, buradaki yolsuzluk çok büyük. Bu, sadece bir iş adamının ihtirası değil, bunun bir siyasi ayağı var.” Hani “FETÖ’nün siyasi ayağı var.” diyoruz ya; bakın, bu ihalede bir siyasi ayak var ve çok büyük bu siyasi ayak. Dedik ki: “Bakın, bunu başka boyuta taşıyorlar.” Bunu Başbakana birinci elden anlatmaya çalıştım. Buradan Başbakanı sizin gruba şikâyet ediyorum. Dokuz aydır Başbakandan randevu alamıyorum bir ilin milletvekili olarak, Artvin’in milletvekili olarak. Benim Başbakanla ne işim olur, borç para istemek için Başbakandan randevu istemiyorum, Artvin’in derdini anlatmak için Başbakandan randevu istiyorum. Baktım altından kalkamıyorum kendisine sözlü sorular, yazılı sorular sordum: “Bana ne zaman randevu vereceksiniz?” diye. Buradan sesleniyorum: Sayın Başbakan bana ne zaman randevu vereceksiniz? Bakın, Artvin olaylara gebe. Bakın, bu mahkeme kararını kabul etmiyoruz. Bakın, bu Danıştay kararının son sayfası. Danıştay kararıyla alakalı burada hiç… Bu kararı yırtıp atıyorum, bu kararı kabul etmiyoruz değerli arkadaşlarım altında yirmi tane de imza olsa. (CHP sıralarından alkışlar) Bu karar hukuki karar değildir, bu karar yasaya uygun değildir, bu karar paket karardır arkadaşlar, paket karar. Bu karar kimi bağlar biliyor musunuz? İhaleyi yapan şirketin başındaki adamı bağlar…
Artvin Valisini bağlar, tarafları bağlar. Beni bağlamıyor Artvin’in milletvekili olarak, bu kararı tanımıyorum.
Bakın, ben inşaat mühendisi değilim, mimar değilim, kimse yanlış anlamasın ama ben hukukçuyum, kararın ne olduğunu biliyorum değerli arkadaşlarım. Paket ihaledir, size bunu anlatmaya çalışıyorum. Hep diyorsunuz ya: “Vicdan, hukuk, hak, adalet.” Onun için 500 kilometre yürüdük. İşte, burada adaletle alakalı ciddi anlamda bir problem var değerli arkadaşlarım.
Cerattepe’de sıkıntılar var. Cerattepe ’de yasaklar koyarak, birer ay, birer ay bunları öteleyerek bunları engellemeniz mümkün değil değerli arkadaşlarım. Artvin halkının bir iradesi var. Ora bizim yaşam alanlarımız, biz orada yaşadık, orada doğdu, bir yere gideceğimiz de yok. Yarın emri hak vaki olduğu zaman gene gideceğimiz yer, cenazelerimizin gideceği yer. Bakın, bugün Artvin’de o mücadeleyi veren bir büyüğümüzü toprağa verdik. İnsanlar Cerattepe ’ye bakıyorlar, düz bir yer değil değerli arkadaşlarım. Yarın bir gün bir felaket olduğu zaman, Artvin’de onlarca, yüzlerce, binlerce -Allah göstermesin- bir felaket olduğu zaman benim bu konuşmamı televizyonlarda birinci olarak yayınlayıp “Zamanında Uğur Baykaktutan bunları dedi.” diye hayıflanacak mıyız değerli arkadaşlarım? Yeri geldiği zaman doğruyu yapmak zorundayız.
Bakın, ihaleden bu tarafa doğru, mahkeme kararlarından bu tarafa doğru ciddi anlamda bir yolsuzluk var, hırsızlık var, açıkça söylüyorum. Kim yolsuzluk yapmışsa, kim hırsızlık yapmışsa, kim bu mahkemeye müdahale etmişse, kim Rize hâkimlerini telefonla aramışsa, kim Danıştay’da gidip o hâkimlerle oturup kalkmışsa, onlara siyasi müdahalede bulunmuşsa onun Allah belasını versin diyorum değerli arkadaşlarım. Başka herhangi bir şey söylemiyorum.
Bunu kabul etmemiz mümkün değil değerli arkadaşlarım. O nedenle sözlerimi bitirirken şunu bir kere daha ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlarım, Cerattepe beni iyi dinlesin: Cerattepe bizim onurumuz, namusumuz, şerefimiz. Eğer biz Cerattepe’yi bu işgalcilere terk edersek suyu cenazemizi yıkasın, ağaçları tabutumuz olsun, toprağı mezarımız olsun, dilimiz lal olsun, gözümüz kör olsun. Cerattepe’yi yağmacılara teslim etmeyeceğiz.”
Kışla; “Artvin İki Şeye Alışmak Zorunda, Birisi Barajlar -Alıştık- Birisi De Maden”
Uğur Bayraktutan ve arkadaşları tarafından Cerattepe’nin ihale süreci ve mahkeme süreçleriyle ilgili Meclis araştırma komisyonu kurulmasına dair Cumhuriyet Halk Partisi önerisi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz alan AK Parti Artvin Milletvekili İsrafil Kışla, Artvin ve maden konusundaki görüşlerini aktardı.
Dile getirilen üç konunun da bir mahkemeler konusu olduğunu, savcılık meselesi olduğuna dikkat çeken Kışla, “Burada bu üç konunun da bir mahkemeler konusu olduğunu, savcılık meselesi olduğunu, buranın gündem konusu olmadığını düşünerek grup önerisi konusundaki eleştirilerimi bir kenara bırakıp, Artvin gerçeğiyle yüzleşmemiz gerekiyor” dedi.
Kışla, “Grup önerisine baktığımız zaman temelde üç konunun dile getirildiğini düşünüyorum. Birisinde ihale sürecine fesat karıştırıldığının, bir diğerinde mahkemenin karar veriş sürecinde siyasi baskıların yapıldığının, bir diğerinde de maden şirketi ile siyasilerin ticari.
Sayın Başkan, değerli üyeler; tabii, ihaleye fesat karıştırılma meselesi çok önemli bir iddiadır, bu ihale sürecini Uğur Bey defalarca burada gündeme getirmiştir ve her defasında da dönemin bakanları bu süreçle ilgili gerekli cevapları vermişlerdir. Tabii, Türkiye bir hukuk devletidir. Bütün bakanlıklarda her gün yüzlerce ihale yapılmakta, bu ihalelere itirazlar olmakta, Kamu İhale Kurumu diye bir kurum bu şikâyetleri incelemekte ve eğer somut deliller varsa mahkeme süreçleri de bu ihale sürecinin bir parçası olarak devam etmekte. Şimdi, yıllardır yani bu ihaleye fesat karıştırıldığı iddia edilmesine rağmen, bunun esas gündem edilmesi gereken yer mahkemeler olmasına rağmen somut delillerle savcılıklara bugüne kadar bir şikâyette bulunulmamıştır veya açılmış bir mahkeme yoktur. Olsa da birçok ihalenin iptal edildiği gibi bu ihale de iptal edilebilir veya mahkeme, lehine karar verebilir. Onun için, bu, ihaleye fesat karıştırılma meselesi mahkemelerin ve savcılıkların görev konusudur.
İkincisi, mahkeme kararının siyasi olduğu, siyasetçilerin mahkemeye talimat verdikleri, vesaire hususlar. Bütün bu konuda duyarlı olan arkadaşlarla, Artvin’deki sivil toplum kuruluşlarıyla, siyasi parti temsilcileriyle bu konuyu Ahmet Davutoğlu Başbakanken, Çankaya Köşkü’nde Uğur Bey’in de olduğu bir ortamda hep değerlendirdik. Tabii, mahkeme sürecinin beklenmesi hepimizin talebiydi ama tabii, mahkemenin verdiği karara da saygı göstermek hepimizin vazifesi. Çünkü, onun ötesinde, bizim yapabileceğimiz bir şey yok. Faaliyet yapma imkânı olmasına rağmen şirkete de “Mahkeme sürecini bekleyeceksin ve bu süreçte hiçbir şey yapmayacaksın.” dendi.
Maalesef bir alışkanlığımız var değerli arkadaşlar, eğer mahkeme bizim arzumuz doğrultusunda karar vermişse o karar adil, o mahkeme tarafsız; eğer hoşumuza gitmeyen bir karar verilmişse de o zaman o mahkeme heyeti satılmış, o karar siyasi, o karar gayri adil, vesaire diye eleştiriler yapıyoruz. Doğrusu, hukuku yıpratmamanın, adalete saygı duymanın hepimizin hassasiyet göstermesi gereken bir husus olması gerektiğini düşünüyorum. Hele hele, mahkemelere siyasilerin talimat verdiğini iddia etmek çok ciddi bir iddiadır ve suçtur. Aslında bu konuda somut bir delil varsa bunun da mahkemelere konu edilmesi ve savcılıklara bir an önce suç duyurusunda bulunulması lazım.
Mahkemelerin, tabii siyasilerin talimatlarıyla karar verdiğini iddia etmek gerçekten Türk yargısı adına bir bühtan olur ve bir haksızlık olur ve bunu da Türk yargısının hak etmediğini düşünüyorum.
Tabii, mahkemeler de ellerindeki delillere göre, bilirkişi raporlarına göre elbette ki karar veriyorlar. Ben, mahkemelerden ziyade, bilirkişi müessesesini ve bilirkişiliği birazcık eleştirmek istiyorum yani bilirkişiler ideolojik hareket etmemeli, bilirkişiler bilimsel rapor vermeli, siyasi hareket etmemeli ve bilirkişilerin gerçekten aynı konuyla ilgili birbirine zıt raporlarını gördüğümüz zaman bilirkişi müessesesine olan güven de zedelenmekte.
Bir rapora bakıyorsunuz, Artvin batar, biter, Artvin’de hayat diye bir şey kalmaz; bir rapora bakıyorsunuz, Artvin’de ne heyelan olur ne ekolojik denge zarar görür ne suyu zarar görür. O da üniversitede öğretim üyesi, ona da bakıyorsunuz üniversitede öğretim üyesi.
Burada, ticari ilişkilerle, siyasi bağlantılarla veya ideolojik saplantılarla verilen kararlarda aslında eleştirilmesi gereken bilirkişilik müessesesi ve bilirkişilik yöntemi olduğunu düşünüyorum.
Ben Artvin’le ilgili kendi konuma geleceğim.
Üçüncüsü: Şirkette siyaseten rant bağlantısı olduğu iddia edilmesi, bu da çok ciddi bir iddiadır ve siyasetçiler tarafından yapılması doğru değildi. Hepimiz siyaset müessesesinin itibarını yükseltmek zorundayız. Ben de Artvin’de siyaset yapan bir milletvekiliyim ama şu ana kadar ne milletvekili ne il başkanı -her düzeyde bir kişi- kendi çıkarlarını ülke çıkarlarının üstünde görürse böyle bir siyasetçinin yüzüne tükürmek lazım. Böyle bir belgeniz, bilginiz varsa lütfen bu konuyu da mahkemelerin gündemine taşıyın ve gerçekten de gereken yapılsın yani siyasetçi ülkesine, milletine hizmet etmek için vardır. Sizler de doğru bildiğiniz yönde siyaset yapıyorsunuz biz de doğru bildiğimiz yönde siyaset yapıyoruz.
Burada bu üç konunun da bir mahkemeler konusu olduğunu, savcılık meselesi olduğunu, buranın gündem konusu olmadığını düşünerek grup önerisi konusundaki eleştirilerimi bir kenara bırakıp, şimdi Artvin ve maden konusundaki görüşlerimi arz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Artvin iki şeye alışmak zorunda, birisi barajlar -alıştık- birisi de maden. Bundan kaçınmamız mümkün değil. Bu bir gerçek, Artvin’in gerçeği.
Şu anda Yusufeli’nde maden çalışması var. Yeni ilçeyi kuruyoruz, yolu bile geçirtmediler, “Burada çok ciddi bir altın rezervi var.” diye maden çalışması başladı.
Şimdi, ülkenin çıkarları için… Yusufeli ilçesi bir baraja feda edildi, ilçe kalkıyor, şimdi, oradan da yolu öbür güzergâha geçirdik, “Maden var.” diye. Niye? Ülke ekonomisi için.
Artvin’in merkez köyü, aşağı maden, yukarı maden; şu anda madencilik faaliyeti var.
Benim Şavşat’taki ilçem Dere içi, şu anda sondaj çalışmaları yapılıyor. MTA, Artvin’in pek çok yerinde şu anda sondaj ve maden araştırma çalışmaları yapıyor.
Şimdi, tabii, bir yatırım yapılması gereken yerde yapılır. Yani her şeye karşı olanları ikna etmek mümkün değil ama benim, Artvin adına duyarlılığı olan, sağduyu sahibi insanlar olarak benim iki tane talebim var, iki mesele…
Bir, bu faaliyetleri yaparken Artvin ve Artvinlinin en asgari zararını temin etmek, zararı minimize etmek, çevreye de zararı minimize etmek. Bu çok önemli.
İkincisi, Artvin ekonomisini güçlendirmek, Artvin’in zenginleşmesi. Bu külfete Artvin tahammül ediyorsa, fedakârlık ediyorsa, Artvin halkı da, Artvin de bu nimetten istifade etmelidir.
Bakın, barajlar konusunda… Birçok ildeki barajlar o ilin sulaması içindir, Artvin’deki barajların hiçbiri sulama için değildir; ülke enerjisine, ülke ekonomisine katkı içindir ve Artvin’in, bütün barajlar tamamlandığı zaman, yıllık 1 milyar dolara yakın ülke ekonomisine getirisi olacak. Artvin böyle bir il. Ama Artvin halkının buradan bir faydası var mı? Acaba enerjiyi 5 kuruş ucuza mı veriyorlar Artvin’e? Hayır. Ama hiç olmazsa maden konusunda, bir: Şirketler hangi şirket olursa olsun ÇED kurallarına riayet etmeli. İki: Devlet yetkilileri de ülkemizin, Artvin’in çıkarlarını koruma noktasında sağlık il müdürlüğü, DSİ, çevre şehircilik il müdürlüğü ve belediye olsun, kim olursa olsun Artvin halkının hakkını ve hukukunu korumalı, ÇED kurallarının dışına, hukukun dışına çıkmaya asla izin vermemeli.
Bir diğeri de, bu madenlerle ilgili, Allah aşkına, yerel yönetimlerin ve belediyelerin il özel idarelerinin payları artırılsın ve Artvin bu madenlerden hiç olmazsa zenginleşsin, Artvin halkı kalkınsın diyorum.”